Riyâ, yaptığı ibadeti ve işlediği hayrı halkın gözüne girmek ve işlediklerini onlara gösteriş için yapmaktır. Dünyevi bir menfaat elde etmek için veya bir makama ulaşma düşüncesi ile ibadet eden bir kimseye "mürâi" adı verilmektedir. İnançta iki yüzlülük yapmaya "nifak", amelde iki yüzlülük yapmaya "riya" denilmektedir. 

İslâm'ı en iyi anlayan ve anlatan Resûl-i Ekrem (s.a.v.), riyayı "küçük şirk" diye isimlendirmiştir. Bu hususun dayanağını teşkil eden bir hadis-i şerif meali ile mevzuu daha iyi anlaşılır hale getirmek istiyorum. 

"Sizin üzerinize (gelmesinden) korktuğum şeylerin en korkunç olanı, küçük şirktir." Ashâb, "Ey Allah'ın Resulü, küçük şirk nedir?" dediler. Resûlullah (s.a.v.), "riya"dır, cevabını verdi (et-Terğib ve't-Terhib c. 1, s. 69). 

Ahiret saadetini arzu eden akl-ı selim sahibi bir mü'min, Cenab-ı Hakk'ın rızasına talip olmalı ve ri yadan




son derece sakınmalıdır. Aciz insanların gözüne girmekten ve yaptığını onlara duyurmaktan fayda uman zavallı, onların gözünde kirli çapaktan ve kulaklarında tiksindirici pasaktan başka bir şey bulamaz. 

Kalp pusulasının ibresini Kur'ân-ı Kerimin gösterdiği sırat-ı müstekimden başka bir cihete çeviren kimse, bu yanlış yolu takip ederek amellerinde riyaya sapmış, uhrevi emellerinde hüsrana saplanmış olur. 

Hakk'ın rızasını değil, halkın takdirini kazanmak ve arzuladığı bir makama ulaşmak için ibadetini basamak yapmak, çok çirkin ve süfli bir davranıştır. Zira bu, Allah için yaptığı kulluk vazifesine başkasını ortak kılmaktır. Ahiret aleminde kurulacak yüce divanda, amellerin değerlendirilmesi yapılırken, vâki olacak ilahi hitabı, Resûl-i âlişan Efendimiz şöyle açıklamaktadır: 

"Allah, evvelkileri ve sonrakileri (vukuunda) şüphe bulunmayan kıyamet günü bir araya topladığı zaman, bir seslenici şöyle ünleyecek: Kim Allah için yaptığı işine (bir şahsı) ortak yaptı ise, onun sevabını Allah'tan başkasının katından talep etsin. Zira Allah, ortakların şirketten en müstağni olanıdır" (İb-ni Mace c. 2, s. 1406). 






Ümmetine şefkatle kucak açan Fahr-i kainat (s.a.v.), ayak koyacak noktaları göstererek uyarıda bulunmakta ve bu maksatla bizlere şu ikazı yapmaktadır: Üzerinize endişelendiğim şeylerin en korkunç olanı riya ve gizli şehvettir" (İhya-i ulûm c. 3, s. 294). 

Allah Teâlâ bir göğüste iki kalp yaratmamıştır. Bir kalpte iki sevgi yaşatılmasını asla istemez. Sevdiğimiz insanları bile Allah için, Allah'ın emirlerine uyup yasakladığı şeylerden sakındığı için seveceğiz. Halkın gözünde derece arayan, cehennemin derekesinde feci bir azaba uğrayabilir. Böyle bir akıbetten biz ümmetlerini korumak isteyen Resûl-i Ekrem şöyle buyurmaktadır: 

"Cübbül-huzünden Allah'a sığınınız "Ashâb: 
-"Ey Allah'ın Resulü, Cübbül-huzün nedir?" dediler. Resûl-i Ekrem: 
-"Cehennemde bir deredir ki, Cehennem (Zebanileri) bile her gün yüz defa ondan Allah'a sığınırlar" buyurdu. Ashâb: 
-"Ya Resulallah, oraya kim(ler) girecek?" dediler. Efendimiz: 
-"Yaptıkları ile (halka) gösteriş yapan okumuş kimseler" cevabını verdi (Et-Tergib ve't-Terhib c. 1, s. 66). 





Büyük velilerden Süleyman Dârâni "Amelde takva, o işi yapmaktan daha zordur" demiş ve riyadan sakınmanın zorluğuna işaret etmiştir (İhya-u ulûm c. 2, s. 297). 

Münevver Gençler! 

Dünya malı ve makamları, meşru çalışmalarla istenebilir. Fakat ahiret sermayesi olan ibadetlerle talep edilemez. Yaptığımız bir işte hem dünya malı ve itibarı istemek, hem de ahiret saadeti ummak hatalı bir yoldur. Bu yanlış düşüncenin zebunu olan kimselerin uyanmasına vesile olacak bir hadis-i nebevi ile sözlerimi tamamlamak istiyorum. 

"Kim ahiret işiyle dünya (malı kazanmayı) dilerse yüzü (nün güzelliği) değiştirilir, zikri (ve virdi) iptal edilir ve ismi ateş(-i cehennem)de sâbit kalır"